ŞERVANLI GIDA İLYASLI KÖYÜ - Bakkallık
   
İYİ ALIŞVERİŞLER
  ANASAYFA
  İlyaslı'dan Manzaralar
  UYDUDAN İLYASLI
  Ziyaretçi defteri
  FOTO GALERİ
  Siteni Ekle
  Bakkallık
  Avrupa Haber
  Esnaflarımız
  Dinimiz İSLAM
  ESMAÜL HÜSNA
  CANLI TV
  Anket Servisi
  PROGRAMLAR

TÜRKİYE’ DE BAKKALLAR

 

 


      Girişimci, toplumsal ihtiyaçları, bireysel atılımla gerçekleştirme amacındaki cesaret sahibi kimsedir. Bu yazımızda girişimciliğin ilk aşamalarından biri olan bakkalları ele alan bir yazı ile karşınızdayım. Başta Türkiye olmak üzere bir çok ülke de girişimci ruhu taşıyan bir çok insan için bakkallık bir başlangıç teşkil eder.

Bakkal, temel ihtiyaç maddeleri olan gıda ve temizlik vb. malzemeleri evimize ya da işyerimize çok yakın bir mesafede satışını gerçekleştiren küçük esnaftır. Bakkallar, günümüzde hala veresiye mal satan, bir başka ifadeyle faizsiz kredi kullandıran, yerine göre evimize kadar servis yapan, en olmadık zamanda ihtiyacımız olan malı satın alabildiğimiz  kimselerdir.

Bu özellikleri yanı sıra, girişimci olmak isteyenlerin, ticaret tecrübesi edinmek isteyenlerin aklına ilk gelen mesleklerden biridir. İnsanlarımızın girişimci olma zevkini tatmak istedikleri bir basamak teşkil eder. Öyle ki, ülkemizde bir çok sabit gelirli emeklisi için de emeklilik sonrasının vakti değerlendirme, evlatlara işyeri hazırlama, girişimci ruhu tatmin etme gibi nedenlerle yaptığı bir uğraşı halindedir.

Bakkallar, toplumumuzun temel direklerinden birisidir. Son ekonomik gelişmelerden en ağır biçimde etkilenen, en çok bunalan kesimlerin başında bakkalların geldiği muhakkaktır. Bakkal esnafının sorunlarının, ülkemizdeki diğer esnaf ve sanatkarların sorunlarından ayrı düşünülmesi doğru olmaz. Bakkallar, toplumun diğer katmanlarından soyutlanıp, ayrıcalıklı bir yere oturtulmak gibi bir düşünceyi yeğlemezler. 

Burada bazı çifte standart uygulamalarına değinmek isterim.

Ürünlerinin çok büyük bir kısmını bakkal esnafı tarafından halka ulaştırıldığı halde, bakkallara  %29, %25 lik kar marjı tanıyan; buna karşın, yağ, meşrubat, deterjan, süt ve süt ürünleri ve diğer gıda sektörlerinin ürünlerinin az bir kısmın halka ulaştıran büyük hipermarketlere %45, % 50 lik kar oranı tanıyarak, bakkallara karşı haksız rekabet ortamını yaratılmamalı, miktar indirimi yoluyla destek verilmemelidir.

Vergilere gelince;

Zaten enflasyon gibi, adı konmamış vergi altında, her geçen gün dükkanının raflarında bulunan  ürünleri eriyen; bu sebeple, ticari yaşamlarını terk noktasına gelen küçük esnaf ve sanatkarlara, kar veya zarar ettiği hiç dikkate alınmadan, belge nizamına dayalı, satışlara karşı zarar etmiş olma sıkıntısını düşünmeden, bu kez de hayat standardı esasına göre tespit ve tayin edilen vergiyi mutlaka vermek zorundasınız diye dayatılması ve bu suretle, kelle vergisine tabii tutulması; peşin vergilerin %50 oranında artırılması; ayrıca, net aktif ve ekonomik denge vergisi gibi, yeni yeni vergi verme zorunluluğu yaratılması, küçük esnaf ve sanatkara yıkım üstüne yıkım gibi sonuçlar getirmekte; her geçen gün, kepenk indirme gibi kötü durumlar yaşanmaktadır.

Esnaf ve sanatkarların içinde bulunduğu ekonomik açmaz ve çıkmazlar, iyice tahlil ve tespit edilerek, onların üzerine daha fazla gidilmesi sağlanmalıdır.

Şurası açık bir gerçek ki, esnaf ve sanatkarlar toplumun temel direğidir. Bu direk yıkıldığı takdirde tüm toplumsal yaşam sarsılacaktır.

Yalnız başına esnaf ve sanatkarlar değil, yanlarında çalıştırdıkları yüzbinlerce çırak ve kalfa, iş olanaklarını yitirecek; ülkemizde zaten çok büyük olan işsizler ordusunun daha da büyümesi yolu açılmış olacaktır. Bu yetmeyecek, işini yitiren esnaf ve sanatkarlar derin sosyal problem oluşturacaktır.

Bir araştırmada Fransa da bakkalların azaldığı görülmüş. Fransız ticaret bakanlığı hemen bir kanun çıkarmış, bakkalları koruma kanunu ve marketlerin açılmasının belirli bir süre yasaklandığı gibi, şarta bağlamış. Ta ki, bakkallar eski düzeye gelinceye kadar, yeni market açtırmamış. Halen de yasaktır.

Süpermarketler, hipermarketler tüketim ekonomisini kamçılar. Örneğin, bu merkezlere gidiyorsunuz ve bir kere, hiç kullanmayacağınız, lüzumundan fazla mal satın alıyorsunuz. Bu israftır. Gerekli malı, ihtiyacınızdan fazla alıyorsunuz; süpermarket sizi buna teşvik ediyor.

Bir de şu var: bir malı fazla satın aldığınız zaman, evde keyfi kaçar. Mesela üç kasa portakal alın, çocuklar portakal yemez olurlar. Bu psikolojik bir olaydır. Bir malı fazla alıp, stoklamanın, hele evde stoklamanın, pek çok sakıncası vardır.

Türkiye’nin bugünkü koşullarında, süper, hipermarketlere karşı olunmasının bir diğer nedeni, haksız rekabet ortamı yaratıyor olmalarıdır. Gerekçe olarak ise rekabetten söz edilmektedir. Rekabete gereklidir. Ama bu rekabet bakkallar arasında olmalı; süpermarket ile bakkal arasında değil denilmektedir.

Hipermarketler, alış veriş merkezleri çok sayıda insanı çalıştırdıkları söylenebilir. Fakat, buna rağmen hipermarketlerin çalıştırdıklarının çok üzerinde esnaf ve ailesi ile esnaf yanında çalışan insanlar vardır.

Büyük alışveriş merkezlerinde, çok fazla sabit gider olmakta, bunun doğal sonucu olarak çok yüksek maliyetler oluşmaktadır. Buralardaki giderlerin bir çoğunu bir bakkal ya da bir esnaf yapmamaktadır. Dolayısıyla, zaten kıt olan ülke kaynakların verimli kullanılması mümkün olmamaktadır. Belki de, büyük bir alış veriş merkezinde, bir ayda tüketilen su ve elektrik tüketimini onlarca esnaf bir yılda tüketmektedir. Ayrıca, bu tür yerlerde, idari birimler, depo, bilgi işlem, güvenlik, temizlik hizmetleri gibi bir esnaf ta görmeyeceğimiz maliyet unsurları vardır. Bunlar hem tüketici açısından satın aldığı mal ve hizmetin fiyatını etkileyen, hem de alış veriş merkezi nin karlılığını azaltıcı bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısaca dev alışveriş merkezleri devasa kaynak tüketim merkezleridir.

Büyük alışveriş merkezlerini günde binlerle ifade edilen çok miktarda insan ziyaret etmektedir. İnsanlar alış verişlerini güven içinde, en az sürede, en az maliyetle ve en az zahmetle yapmak isterler. Bu istekleri  tek tek irdelersek şu gerçekleri tespit edebiliriz. Birincisi güven. Her gün binlerce insanın aynı kapıdan girip, aynı kapıdan dışarı çıktığı, aynı anda kapalı bir alanda binlerce insanın bir arada bulunduğu bir yerde güvenlik riskini bir esnaflar sokağından daha az demek pek doğru olmasa gerek. İkinci unsur, en az sürede. Bir çok kentte uzak semtlerden insanlar uzun süreler harcayarak bu tür yerlere gelmekte, büyük bir alana yayıldığı için bir market arabası dolusu eşya alsa bile, market içerisinde uzunca bir süre harcamakta, bunun dışında içerideki kalabalıktan dolayı da zaman harcamaktadır. Zaman günümüzün en kıymetli değeridir. Üçüncü unsur ise, en az maliyetle; burada da yukarıda kısmen değinildiği üzere, bu tür yerlerin pek de ucuz olmadığı dahası olamayacağı ortaya konulmuştur. Ve son unsur en az zahmetle. Burada da dikkat çeken husus, beş on parça malzeme alacak tüketicinin mağaza içerisinde binlerce malı görmek zorunda kalması, bunun için mağaza içerisinde epeyce bir yol katetmek durumunda kalması. Ayrıca, tüketicinin aldığı ilk malzemeyi, alacağı son malzemeye kadar kendisinin taşımak zorunda kalması, kısaca aldığı onca şeyin hamallığını yapmak zorunda kalması diğer durumlardır.

Oysa bir evin bütün ihtiyaçları aynı anda belirmez. Örneğin bir ekmek ile bir diş macunu aynı sürede tükenmez. Dolayısıyla, bir ihtiyaç listesi hazırlayıp böyle yerlere gelmesi verimli olmamaktadır. Zira nasıl olsa ihtiyaç olur diye düşünülerek uzak gelecekte ihtiyaç olan bazı şeyler de alınabilmektedir.

Büyük alış veriş merkezlerinin varlığının bir yönü de, insanlar üzerindeki girişimcilik cesaretini kırması, esnaflık müessesine sekte vurması ki buna bağlı olarak esnaflık geleneğine zarar vermektedirler. Ayrıca bu tür yerler kollektivist bir yaklaşımla, birey psikolojisini ihmal eder nitelikte yerlerdir.

Sonuç olarak,

* Bakkallar son ekonomik gelişmelerden en ağır biçim de etkilenen kesimlerin başında gelmektedir.

* Bazı bakkallar “Devlet benim bakkalımı idare edebilecekse, ben asgari ücretle dükkanımda çalışmaya razıyım” demek zorunda kalmıştır. 

* Bakkallar ülke ekonomisinin kılcal damarlarıdır. Toplumumuz için ekonominin en yararlı unsurlarından birisidir.

* Veresiye çalışan bakkallar sıfır faizle kredi kullandıran satış yerleridir. Günümüzde bakkalların veresiye alacakları trilyonlarca lira ya ulaşmıştır.

* Haksız rekabete neden oldukları gerekçesi ile süpermarketler, hipermarketler şehir dışına taşınmalı, belediye ve kamu kuruluşlarının satış merkezleri ise hemen kapatılmalıdır.

* Yabancı sermayenin bakkallık yapılmasına müsaade edilmemelidir.

* Bakkallar düşük bir oranda gelir vergisi dışında, her türlü vergi, muhtasar, Bağ-kur primi vb.’ den muaf tutulmalıdır.

Türk insanı, ayrım gözetmeden, tasada, kıvançta ortak bir kültürün tamamlayıcı unsurları olarak çok büyük düşünmek, devasa sorunları birlikte çözmek ve ülkemizi muasır medeniyet düzeyine çıkarmak sorumluluğunda olduğunu hiçbir zaman gözden ırak tutmamalıdır.

Yücel GÜRCAN


 


 

Bakkallar bakakaldı!

     Eski zaman bakkallarında. içindeki maldan daha pahalı olan yaldızlı ambalajlar yoktu. Ama sevgi vardı, dostluk vardı, güven vardı. Satılan herşey muhabbet ambalajıyla sarılır, bir demet dağ çiçeği gibi sunulurdu müşterilere. Çünkü müşterinin herbiri birer dosttu; komşuydu, arkadaştı, teyzeydi, ablaydı, kardeşti, ağabeydi...

     Son yıllarda peşpeşe açılan süpermarketler,grosmarketler ve hipermarketler karşısında bakkallar ayakta kalabilmeyi başaramadı. Serbest rekabet ortamının "hiper" devleri karşısında mütevazı imkanlar la mücadele edilemeyeceğini artık onlar da anladı. Tek kurtuluş çareleri ise; biraraya gelerek büyük birlikler kurmak gibi görünüyor

      Bitkin düşmüştü Fazıl dede. Aşırı gezmekten yorulan fersiz bacakları ihtiyar bedenini taşımıyordu artık. Para ödemek için girdiği kuyrukta alışveriş arabasıyla beklerken iyice takati kesildi ve yan tarafındaki salça kolilerinin üzerine yığıldı kaldı. Artık alışverişde bize göre değil" diye söylendi kendi kendine. Ödeme sırası gelince malları bilgisayarlı bantın üzerine yerleştirdi. Kasadaki hamm bütün eşyaları ayrı ayrı bilgisayardan geçirirken ikaz etti: "Malları bantın diğer ucundan arabanıza yerleştirebilirsiniz. " Yeniden harekete geçti ve binbir güçlükle taşıdığı malları arabaya doldurmaya başladı. Görevli bayan işini bitirmişti: "Beyefendi, toplam ödemeniz üç milyon dört yüz bin lira, biraz acele edin lütfen." Son birkaç parçayı arabaya yerleştirmek için çırpınan Fazıl dede, rakamıduyunca olduğu yerde kalakaldı, yorgun dizleri üzerinde sendeledi, kaynar sular dökülmüş gibi sıcak terler boşandı vücudundan. Çekingen bir edayla: "Kızım hesap edememişim, üzerimde o kadar para da yok. Sonra ödesem olmaz mı?" diye sordu. Görevli bayan asık bir suratla çıkıştı: "Bunların bir de KDV'si var. Niye sormadan alıyorsunuz?" Fazıl dede, İstanbul'a ün salan grosmarkete geldiğine de geleceğine de pişman olmuştu. Para yetişmediğinden geri alınan birkaç parça malıyerleştirmek için için tek tek yeniden dolaştı koca marketi.

HIPERMARKETLERIN RUHSUZ ORTAMI

İçinde dikiş iğnesinden otomobile,bilgisayardan maydanoza kadar herşeyin satıldığı bu zamane hipermarketinde yaşadıkları Fazıl dedeyi yine eski günlere götürdü. Hatıraları yeniden canlandı hayalinde. Şimdiki yaşadıklarıyla kıyaslayınca maziye olan özlemi yeniden depreşti, buram buram sardı benliğini.
Eskiden böyle miydi? Yiyecek, içecek, temizlik gibi zaruri ihtiyaçlar bakkaldan giderilirdi. Her yönüyle mahalleyle bütünleşmiş mekanlardı bakkallar. Girdiğinizde sizi güleryüzle karşılayıp hal hatır soran bakkal, müşterilerinin bütün sevinçlerine ve kederlerine onaku. Paramız olmadığında malınızı geri koymak şöyle dursun üzerine borç para bile alabilirdiniz. Toplam tutarın küsüratını almak ayıp sayılırdı. Para çıkışmadığında gösterilen alışılmış bir tepki vardı; "Canın sağalsun". Yoğurt kiloyla satılırdı. Evden getirilen kaplarla istenildiği kadar yoğun bakkalın titreyen, hassas elleriyle tartılırdı. Hatta tanılan şeyin daha ağır gelmesine özen gösterilirdi. Şimdiki gibi bir kilolukmu! gibi gösterilip dokuz yüz gramlık pet am. balajlara hapsediten mamüller yoktu o za. manlar. İçindeki maldan daha pahalı yal. dızlı ambalajlar da yoktu. Ama sevgi var. dı, dostluk vardı, güven vardı. Satılan her. şey muhabbet ambalajıyla sarılır, bir demet dağ çiçeği gibi sunulurdu müşterilere. Çünkü müşterilerin herbiri birer dosttu, komşuydu, arkadaştı, bacıydı, ablaydı, kardeşti, ağabeydi...Henüz ithal edilme. miş olan sayınlar, baylar, bayanlar güven. sizliğin ve sevgisizliğin ifadesi sayılırdı.
Hülasa, beşeri boyutun sırrına ve künhüne ermiş bir ilişkiler yumağı var. dı. Bir eski zaman bakkalını yeniden ta. savvur etmemizi çıkmaza sokan noktayı imkansız kılan aslında, sebatla hırs, ka. aatla tamah, zerafetle vahşet arasındaki uçurumda aramalıyız.

KANAATIN YERINI TAMAH ALINCA
Eski bakkalların duvarlarını süsleyen "Kanaat bitmez tükenmez bir hazinedir" levhalarının yerini "veresiye satan, peşin satan" resimlerinin almasıyla hırsa kapılan insanımız tamahının peşinde koşmaya başladı. Sanayi inkılabının üretim şeridinden fırlamış ruhsuz pet ambalajlı mamülleri ile birlikte insanlar da, bakkallar da değişti. Önce Market oldu bakkallar, süper sıfatı henüz takılmı ştı ki arkasından groslar geldi, en sonunda da hipermarkette karar kıldılar.
İnsanlar çoğu kere yakın oluşundan, bazen burun direklerini ve göz pınarlarını sızlatan bir nostalji hissinin dayanılmaz baskısından ötürü soyu tükenmekte olan bakkallardan alış verişyapsalar da parası bololanların tercihi artık hipermarketler.
Tüketim toplumunun devasa mekanları olan hipermarketler karşısında bizim sevimli bakkallarımızın kelaynak akıbetine düçar olmalarının sebebi önce. insanlar. Arkasından ekonomik şartlar ve devletin haksız vergileri...

BAKKALLARI VERGİLER BITIRDI
Genç nüfus yoğunluğuna sahip ülkemizde iş imkanları buna ters orantılıolarak kısıtlı. Bu sebeple, özellikle son yıllarda eline elli-yüz milyon geçen bakkal dükkanı açmak için kolları sıvıyor. Bu konuda herhangi bir sınırlama da yok. Vergi dairesine kayıtlı olmak yetiyar. Avrupa ülkelerinde uygulanan mekanın ve çevrenin uygunluğu gibi şartlar aranmıyor. Ancak bakkal açmak isteyen kişi önce mecburi olarak alması gereken buzdolabı, elektronik terazi, yazarkasa, raf vs. gibi demirbaşlara elindeki parayı yatırınca geriye birşey kalmıyor. Her bakkal dükkanı için zururi ihtiyaç olan demirbaşlar alındıktan sonra satıp para kazanacağı mallara para kalmıyor.
Yeni bakkal adayı borç harç biraz da mal koyuyor dükkanına ve bismillah deyip işe başlıyor. Borçla aldığı malları veresiye verdiği için yerine yeni mal koyamayan bakkal günden güne erimeye başlıyor. Ayrıca peşin parası olmadığı için karşısındaki market gibi ucuz alıp ucuz satma imkanı da yoktur. Ve gün geçtikçe raflarboşalmaya başlıyor. Bu durum karşısında moral çöküntüye düşen bakkalın temizlik yapmak, eşyalarıdüzenlemek gibi bir hevesi de kalmayınca fareler cirit atmaya başlıyor raflarda. Ve müşterilerini, karşısında gürül gürül çalışan markete kaptırıyor.
Bir yılını zararla kapatan bakkal, dükkanının camına "devren satılıktır" ilanını titreyen elleriyle asmak zorunda kalıyor. Çünkü; hayat standardına tabi olduğu için zarar da etse bunu belgeleyemeyen bakkal sermayesinin iki-üçmisli bir gelir (i) vergisiyle kafşıkarşıyadır. Ne pahasına olursa olsun ödeyecek tir vergi borcunu. Aksi taktirde birkaç ay sonra haciz memurları evinin kapısı. na dayanıp televizyonundan halısına, buzdolabından, çaydanlığına kadar ne varsa toplayıp götürebilirler.
Bu acıklı serÜven Türkiye'nin her yerinde yaşanır. Hem de bir günde yüz. lercesi, binlercesi... Bu da milli servetin heba olması ve ailelerin dağılmasına se. bep oluyor. Buna rağmen kimsenin gıkı çıkmıyor, hiçkimse bu yaşananların sorumluluğunu üstlenmiyor. Seçim döne. minde halka vaatlerde bulunup da şim. dilerde "yetkili" olanlar ise hiç oralı değillerdir. Düşene bir tekme de onlar atarlar. Her zaman olduğu gibi güçlü. nün yanında yerlerini alırlar; "Yaşasın tüketim toplumunun dev marketleri. "

ÇÖZÜM BÜYÜMEK

Marketler, süpermarketler, grosmar. ketler ve hipermarketler karşısında zor durumda kalan çekirdekten yetişme bak. kallar ayakta kalabilmek için bazı çıkış yolları aramaya başladılar. Bazıları imkanlarını zorlayarak, bazıları da ortaklar alarak dükkanlarını büyüttüler, dizayn değişikliği yaptılar ve tabelalarını da "süpermarket" diye değiştirerek rekabete dayalıserbest piyasa ekonomisinde biz de vam dediler. Oİılar da sattıkları malı kaynağın. dan aldıkları için ayakta kalabiliyorlardi.
Veresiye alıp veresiye satmaktan kurtulan bu marketler artık zeytini Gemlik'ten, peyniri Ezine'den, yumurtayıda Çatalca'dan almaya başladılar. Daha sonra bu marketlerin bazıları yeni açılan hipermarketlerle rekabet edebilmek içİn İstanbul'da bir araya gelerek İSMAR’ı
(İstanbul Marketleri) kurdular. İSMAR birkaç marketin bir ortaklık kurarak direkt fabrikalardan ortak mal almalarıyla başladı. Daha sonra şirketleşerek İSMAR Hipermarketleri doğdu.

ÜRETİClLERIN HAKSIZLIĞI
Tüketim toplumu olma yolunda bü. yük mesafe kateden Ülkemizde birçok şeyle birlikte alışveriş anlayışımız da de. ğişti. Artık halk, imajı ön planda tutuyor, Insanımız köhne bir bakkaldan fileyle alış-veriş yapmak yerine tekerlekli arabayla hipermarketlerde endam etmeyi yeğliyor, Tabii ki buradaki hizmet ve ucuzluk fak. törünü de gözardı etmemek gerekir. Altın. da arabası ve cebinde parası olan kişiler için hipermarketler daha iyi imkanlar sunuyor. Etinden sebzesine, elbisesinden elektronik eşyasına kadar bütün ihtiyaçların aynı yerden giderilmesi müşteriye daha cazip geliyor, vakit kazandırıyor. Ayrıca hipermarketler bakkallara göre daha ucuz imkanlarla malı müşteriye sunabiliyorlar. Peki marketle bakkal arasındaki bu fiyat farkı nasıl doğuyor? İşte bu konu Türkiye'de birçok alanda olduğu gibi büyük bir çarpıklığı ortaya koyuyor. Üretici firmalar bakkallar ve marketler arasında çifte standart uyguluyorlar. Bakkallara verdikleri malın kar oranını yüzde yirmide tutarken marketlere gelince yüzde ellileri buluyor.bu da haksız rekabeti ve sonuçta bakkalın eriyip yok olmasını getiriyor.

   
Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol