Girişimci, toplumsal ihtiyaçları, bireysel atılımla gerçekleştirme amacındaki cesaret sahibi kimsedir. Bu yazımızda girişimciliğin ilk aşamalarından biri olan bakkalları ele alan bir yazı ile karşınızdayım. Başta Türkiye olmak üzere bir çok ülke de girişimci ruhu taşıyan bir çok insan için bakkallık bir başlangıç teşkil eder.
Bakkal, temel ihtiyaç maddeleri olan gıda ve temizlik vb. malzemeleri evimize ya da işyerimize çok yakın bir mesafede satışını gerçekleştiren küçük esnaftır. Bakkallar, günümüzde hala veresiye mal satan, bir başka ifadeyle faizsiz kredi kullandıran, yerine göre evimize kadar servis yapan, en olmadık zamanda ihtiyacımız olan malı satın alabildiğimiz kimselerdir.
Bu özellikleri yanı sıra, girişimci olmak isteyenlerin, ticaret tecrübesi edinmek isteyenlerin aklına ilk gelen mesleklerden biridir. İnsanlarımızın girişimci olma zevkini tatmak istedikleri bir basamak teşkil eder. Öyle ki, ülkemizde bir çok sabit gelirli emeklisi için de emeklilik sonrasının vakti değerlendirme, evlatlara işyeri hazırlama, girişimci ruhu tatmin etme gibi nedenlerle yaptığı bir uğraşı halindedir.
Bakkallar, toplumumuzun temel direklerinden birisidir. Son ekonomik gelişmelerden en ağır biçimde etkilenen, en çok bunalan kesimlerin başında bakkalların geldiği muhakkaktır. Bakkal esnafının sorunlarının, ülkemizdeki diğer esnaf ve sanatkarların sorunlarından ayrı düşünülmesi doğru olmaz. Bakkallar, toplumun diğer katmanlarından soyutlanıp, ayrıcalıklı bir yere oturtulmak gibi bir düşünceyi yeğlemezler.
Burada bazı çifte standart uygulamalarına değinmek isterim.
Ürünlerinin çok büyük bir kısmını bakkal esnafı tarafından halka ulaştırıldığı halde, bakkallara %29, %25 lik kar marjı tanıyan; buna karşın, yağ, meşrubat, deterjan, süt ve süt ürünleri ve diğer gıda sektörlerinin ürünlerinin az bir kısmın halka ulaştıran büyük hipermarketlere %45, % 50 lik kar oranı tanıyarak, bakkallara karşı haksız rekabet ortamını yaratılmamalı, miktar indirimi yoluyla destek verilmemelidir.
Vergilere gelince;
Zaten enflasyon gibi, adı konmamış vergi altında, her geçen gün dükkanının raflarında bulunan ürünleri eriyen; bu sebeple, ticari yaşamlarını terk noktasına gelen küçük esnaf ve sanatkarlara, kar veya zarar ettiği hiç dikkate alınmadan, belge nizamına dayalı, satışlara karşı zarar etmiş olma sıkıntısını düşünmeden, bu kez de hayat standardı esasına göre tespit ve tayin edilen vergiyi mutlaka vermek zorundasınız diye dayatılması ve bu suretle, kelle vergisine tabii tutulması; peşin vergilerin %50 oranında artırılması; ayrıca, net aktif ve ekonomik denge vergisi gibi, yeni yeni vergi verme zorunluluğu yaratılması, küçük esnaf ve sanatkara yıkım üstüne yıkım gibi sonuçlar getirmekte; her geçen gün, kepenk indirme gibi kötü durumlar yaşanmaktadır.
Esnaf ve sanatkarların içinde bulunduğu ekonomik açmaz ve çıkmazlar, iyice tahlil ve tespit edilerek, onların üzerine daha fazla gidilmesi sağlanmalıdır.
Şurası açık bir gerçek ki, esnaf ve sanatkarlar toplumun temel direğidir. Bu direk yıkıldığı takdirde tüm toplumsal yaşam sarsılacaktır.
Yalnız başına esnaf ve sanatkarlar değil, yanlarında çalıştırdıkları yüzbinlerce çırak ve kalfa, iş olanaklarını yitirecek; ülkemizde zaten çok büyük olan işsizler ordusunun daha da büyümesi yolu açılmış olacaktır. Bu yetmeyecek, işini yitiren esnaf ve sanatkarlar derin sosyal problem oluşturacaktır.
Bir araştırmada Fransa da bakkalların azaldığı görülmüş. Fransız ticaret bakanlığı hemen bir kanun çıkarmış, bakkalları koruma kanunu ve marketlerin açılmasının belirli bir süre yasaklandığı gibi, şarta bağlamış. Ta ki, bakkallar eski düzeye gelinceye kadar, yeni market açtırmamış. Halen de yasaktır.
Süpermarketler, hipermarketler tüketim ekonomisini kamçılar. Örneğin, bu merkezlere gidiyorsunuz ve bir kere, hiç kullanmayacağınız, lüzumundan fazla mal satın alıyorsunuz. Bu israftır. Gerekli malı, ihtiyacınızdan fazla alıyorsunuz; süpermarket sizi buna teşvik ediyor.
Bir de şu var: bir malı fazla satın aldığınız zaman, evde keyfi kaçar. Mesela üç kasa portakal alın, çocuklar portakal yemez olurlar. Bu psikolojik bir olaydır. Bir malı fazla alıp, stoklamanın, hele evde stoklamanın, pek çok sakıncası vardır.
Türkiye’nin bugünkü koşullarında, süper, hipermarketlere karşı olunmasının bir diğer nedeni, haksız rekabet ortamı yaratıyor olmalarıdır. Gerekçe olarak ise rekabetten söz edilmektedir. Rekabete gereklidir. Ama bu rekabet bakkallar arasında olmalı; süpermarket ile bakkal arasında değil denilmektedir.
Hipermarketler, alış veriş merkezleri çok sayıda insanı çalıştırdıkları söylenebilir. Fakat, buna rağmen hipermarketlerin çalıştırdıklarının çok üzerinde esnaf ve ailesi ile esnaf yanında çalışan insanlar vardır.
Büyük alışveriş merkezlerinde, çok fazla sabit gider olmakta, bunun doğal sonucu olarak çok yüksek maliyetler oluşmaktadır. Buralardaki giderlerin bir çoğunu bir bakkal ya da bir esnaf yapmamaktadır. Dolayısıyla, zaten kıt olan ülke kaynakların verimli kullanılması mümkün olmamaktadır. Belki de, büyük bir alış veriş merkezinde, bir ayda tüketilen su ve elektrik tüketimini onlarca esnaf bir yılda tüketmektedir. Ayrıca, bu tür yerlerde, idari birimler, depo, bilgi işlem, güvenlik, temizlik hizmetleri gibi bir esnaf ta görmeyeceğimiz maliyet unsurları vardır. Bunlar hem tüketici açısından satın aldığı mal ve hizmetin fiyatını etkileyen, hem de alış veriş merkezi nin karlılığını azaltıcı bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısaca dev alışveriş merkezleri devasa kaynak tüketim merkezleridir.
Büyük alışveriş merkezlerini günde binlerle ifade edilen çok miktarda insan ziyaret etmektedir. İnsanlar alış verişlerini güven içinde, en az sürede, en az maliyetle ve en az zahmetle yapmak isterler. Bu istekleri tek tek irdelersek şu gerçekleri tespit edebiliriz. Birincisi güven. Her gün binlerce insanın aynı kapıdan girip, aynı kapıdan dışarı çıktığı, aynı anda kapalı bir alanda binlerce insanın bir arada bulunduğu bir yerde güvenlik riskini bir esnaflar sokağından daha az demek pek doğru olmasa gerek. İkinci unsur, en az sürede. Bir çok kentte uzak semtlerden insanlar uzun süreler harcayarak bu tür yerlere gelmekte, büyük bir alana yayıldığı için bir market arabası dolusu eşya alsa bile, market içerisinde uzunca bir süre harcamakta, bunun dışında içerideki kalabalıktan dolayı da zaman harcamaktadır. Zaman günümüzün en kıymetli değeridir. Üçüncü unsur ise, en az maliyetle; burada da yukarıda kısmen değinildiği üzere, bu tür yerlerin pek de ucuz olmadığı dahası olamayacağı ortaya konulmuştur. Ve son unsur en az zahmetle. Burada da dikkat çeken husus, beş on parça malzeme alacak tüketicinin mağaza içerisinde binlerce malı görmek zorunda kalması, bunun için mağaza içerisinde epeyce bir yol katetmek durumunda kalması. Ayrıca, tüketicinin aldığı ilk malzemeyi, alacağı son malzemeye kadar kendisinin taşımak zorunda kalması, kısaca aldığı onca şeyin hamallığını yapmak zorunda kalması diğer durumlardır.
Oysa bir evin bütün ihtiyaçları aynı anda belirmez. Örneğin bir ekmek ile bir diş macunu aynı sürede tükenmez. Dolayısıyla, bir ihtiyaç listesi hazırlayıp böyle yerlere gelmesi verimli olmamaktadır. Zira nasıl olsa ihtiyaç olur diye düşünülerek uzak gelecekte ihtiyaç olan bazı şeyler de alınabilmektedir.
Büyük alış veriş merkezlerinin varlığının bir yönü de, insanlar üzerindeki girişimcilik cesaretini kırması, esnaflık müessesine sekte vurması ki buna bağlı olarak esnaflık geleneğine zarar vermektedirler. Ayrıca bu tür yerler kollektivist bir yaklaşımla, birey psikolojisini ihmal eder nitelikte yerlerdir.
Sonuç olarak,
* Bakkallar son ekonomik gelişmelerden en ağır biçim de etkilenen kesimlerin başında gelmektedir.
* Bazı bakkallar “Devlet benim bakkalımı idare edebilecekse, ben asgari ücretle dükkanımda çalışmaya razıyım” demek zorunda kalmıştır.
* Bakkallar ülke ekonomisinin kılcal damarlarıdır. Toplumumuz için ekonominin en yararlı unsurlarından birisidir.
* Veresiye çalışan bakkallar sıfır faizle kredi kullandıran satış yerleridir. Günümüzde bakkalların veresiye alacakları trilyonlarca lira ya ulaşmıştır.
* Haksız rekabete neden oldukları gerekçesi ile süpermarketler, hipermarketler şehir dışına taşınmalı, belediye ve kamu kuruluşlarının satış merkezleri ise hemen kapatılmalıdır.
* Yabancı sermayenin bakkallık yapılmasına müsaade edilmemelidir.
* Bakkallar düşük bir oranda gelir vergisi dışında, her türlü vergi, muhtasar, Bağ-kur primi vb.’ den muaf tutulmalıdır.
Türk insanı, ayrım gözetmeden, tasada, kıvançta ortak bir kültürün tamamlayıcı unsurları olarak çok büyük düşünmek, devasa sorunları birlikte çözmek ve ülkemizi muasır medeniyet düzeyine çıkarmak sorumluluğunda olduğunu hiçbir zaman gözden ırak tutmamalıdır.
Yücel GÜRCAN